Turan Dursun

İslamcı Neden “İntîkamcı”dır?

10 Şubat 1990 günü kimi gazetelerde (örneğin Cumhuriyet’te), Hamaney’in, Salman Rüşdi’ye ilişkin bir açıklaması yer aldı. Tahran Radyosu’nun yayınladığı bir habere göre, Hamaney, eski dini lider Humeyni’nin, Rüşdi hakkında verdiği “ÖLÜM FETVASI”nın geçerli olduğunu açıklayıp yerine getirilmesini istemiştir.

Bu, “İslamcı intikamı”nın nice örneklerinden biridir.

İslamcı, her zaman “intikamcı” olur. Bu, İslam’ın özünden, Kur’an’ından, “hadis”inden, tarih boyunca süregelen geleneğinden kaynaklanır. Yahudilik’te olduğu gibi…

“İntikam”, bilindiği gibi, “öç” anlamındadır. Öfke, kin, hınç ürünüdür.

“Öfke (gazap)” dolu, “kin” dolu bir “Tanrı” düşünebilir misiniz? Etnoloji bize kesin olarak bildirir ki, ilkellerde bu vardır. Yine araştırmalar gösterir ki, bu tür “Tanrı” anlayışı, ilkellerden Yahudilik kaynaklarına, başta Tevrat’a, yorumlarına, oradan da Kur’an’a ve İslam’ın bütününe geçmiştir. Kur’an’da tam 4 kez, Tanrı için “zü’ntikam”, yani “intikam sahibi, intikamcı” deniyor. Diyanet’in resmi çevrisinde de “öcünü alır”, “öcalıcı”, “öcalan”, “öcalabilen” anlamları verilmiştir. (Bkz. Al-i İmran 4; Maide 95; İbrahim 47; Zümer 37)

Bir ayetin Diyanet’in resmi çevirisindeki anlamı şöyledir:

– Sakın, Allah’ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Doğrusu Allah, Güçlü’dür, Öc alan’dır.” (İbrahim 47)

Bu ayet, “peygamber”lerin de “intikam” istediklerini, “Tanrı”nın, buyruklara karşı gelenlerden “intikam” alacağına “söz verdiğini” ve bu “sözünden de caymayacağı”nı, Tanrı’nm hem “Güçlü”, hem de “Öcalıcı” olduğunu açık seçik anlatıyor.

Secde suresinin 22. ayetinde de şöyle denir:

– Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim var mıdır? Şüphesiz, suçlulardan öç alacağız.

“Rabb”in, yani “Efendi Tanrı”nın, “suçlu”lardan, “günahkârlardan öç alacağını bildirdiği anlatılırken, “Biz kesinlikle, onlardan öç alacağız ya da öcalıcılarız)” dediği, iki ayette daha anlatılmakta: Zuhruf, ayet 41; Duhan, ayet 16.

“Tanrı”sının “öcalıcı”, “peygamber”inin “öcalıcı” diye sunulduğunu görüyoruz. “Tanrı”sı, “peygamber”i öyle olur da, “mü’min”leri, yani “inanır”ları öyle olmaz mı?

İslamcı, bunun için “intikamcı”dır işte.

“Tanrı için sevmek, Tanrı için kin beslemek”, İslam’ın temel ilkelerinden biridir. Muhammed’in, bunu dile getiren sözlerine dayanır bu.

Muhammed şöyle der:

– “işlerin en üstünü, Tanrı için sevmek ve Tanrı için öfkelenip kinlenmektir.” (Bkz. Ebu Davud, Sünen, Kitabu’s-Sünnet 3, hadis no:  4599)

Bir başka kez de Muhammed’in şöyle dediği görülür:

– “içinizden kim bir MÜNKER görürse, eliyle onu değiştirsin; gücü yetmiyorsa diliyle onu değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle kinlensin…” (Bkz. Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’l-İman/78, hadis no: 49; Ebu Davud, Sünen, Kitabu’s-Salat/248, hadis no: 1140; Tirmizi, Sünen, Kitabu’l-Fiten/11, hadis no: 2172.)

Buradaki “münker”in anlamı “tanınmayan, benimsenmeyen şey”dir. Demek ki Muhammed, her Müslümana şu görevi veriyor:

Müslüman kişi, İslam Şeriatı’nca “tanınmayan, benimsenmeyen bir şey” mi gördü; hemen “elini”, yani “yumruğunu” kullanacak. Diyelim ki yumruğu yeterli olamadı, bununla karşı çıkamadı; “diliyle” karşısına çıkacak. Kötüleyecek, kınayacak, aleyhte propaganda yapacak. Diyelim ki ortam buna de elverişli değil. O zaman da “kalbiyle” yönelip “kin besleyecek”.

İslamcı, ortamı elverişli bulana dek “kin besler” karşısında olduğu kimseye, duruma, düşünceye, davranışa. Ve “intikam” için zamanını kollar. Bu, kendisine verilmiş bir görevdir.

İslam’ın “Tanrı”sı, “intikam”ı, kimi zaman “bu dünya”da, kimi zaman da “öbür dünya”da yani, “ahiret”te alacağını bildirir. Her ikisinde de durum korkunç olarak bildirilir. Hele “ahirette “işkence” olacağı da anlatılır, “Ölüm yok, sürekli işkence var.” En sadist insanın bile kabul edemeyeceği türden bir “azap (işkence)”. Bunu anlatan ayetlerle doludur Kur’an.

Demek ki İslam’ın “Tanrı”sı, “intikam” alırken “işkence”siz olmuyor “intikam”ı.

İslamcı böyle bir eğitimle eğitilmekte. Yani İslamcı da “işkence”yi, doğal bulur ve “intikam”ın doğal gereği sayar. Bu durumda İslamcıdan beklenebilecek tutum, bu doğrultudadır. Başka bir deyişle, İslamcı, “Tanrı için intikam” alacağı kimseye “işkence” uyguladığı zaman, “kutsal görev”ini yerine getirmekte olduğuna inanır. Karşılığında, “Tanrı’dan sevap, mükâfat” alacağını düşünür. Çoşkulanır bundan.

Muhammed’in “işkence”yi yasakladığını anlatan hadis de var. (Bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’l-Megazi/30; Ebu Davud, Sünen, Kita-bu’l-Cihad/120, hadis no: 2667.) Ama, yasaklandığı bildirilen şey, işkencenin yalnızca bir biçimidir. “Müsle” denir bu biçime. Vücudun kimi organlarını, özellikle de burnu, kulakları kesmek, gözleri oymak anlamında. “Yüzü dümdüz etmek”.

Kaldı ki Muhammed’in kendisi de “müsle (işkence)” yaptırmıştır.

Muhammed’in Ureynelilere yaptırdığı işkence

Ukl, Ureyne kabilelerinden bir kaç (7-8) kişi, Medine’ye gelmişler; biraz hastalanmışlardır. Kır insanları olduğu için Medine’nin havası kendilerine yaramamıştır. Muhammed’e başvururlar. Muhammed, “tedavi” için kendilerine “deve sütü” ile “deve sidiği” içirir. Sonra da “zekât develeri”nin bulunduğu yere (kırlara) gönderir. Burada da “deve sütü” ve “deve sidiği” içeceklerdir. Kırda iyileşir adamlar. Sonra develerin çobanını öldürürler; develeri de önlerine katıp götürürler. Muhammed bunu (her nasılsa) öğrenir. Onların ardından, yakalasın diye adam gönderir. Sonunda katil ve hırsızların tümü yakalanır. Ve Muhammed’in verdiği ceza:

Muhammed, yakalananların ellerini, ayaklarını kestirir; gözlerini oydurur ve Harre denen (son derece sıcak) yere attırır. Adamlar sızlanırlar, su isterler. Su verilmez. Adamlar taşlan kemirirler. Ve sonunda ölürler. (Buhari’nin 7 yerde ve 9 yoldan aktarıp yazdığı bu hadis için bkz. Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’z-Zekat/68; Tecrid, h. no: 172; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’l-Kesame/9-14,h. no: 1671; Ebu Davud, Sünen, Ki-tabu’l-Hudud/3, hadis no: 4369.)

Muhammed’in uygulattığı bu korkunç işkence, Maide suresinin 33. ayetine dayandırılır. (Bkz. Aynı kaynaklar) Bu ayetin, Diyanetin resmi çevirisindeki anlamı şöyledir:

“Allah ve peygamberleriyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası: Öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayaklarını kesilmesi ya da yerlerinde sürülmektir. Bu, onlara dünyada rezilliktir, onlara ahirette büyük azap vardır.”

“İşkence”yi Muhammed yaptırmış olunca, İslamcı kişi, “insanlık dışı” bulmaz kuşkusuz. “Haklı” bulur. Bugünkü İslamcıların üreyip yetişmelerinde en başta rol oynayanlardan Babanzade Ahmed Naim (1872-1934. Bkz. İsmail Kara, Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi, İstanbul, 1987, 1/273-308) de olayı haklı buluyor, savunuyor, olay nedeniyle şöyle diyor:

– “Biz Müslümanlarca, Peygamberin yaptığı şey ne olursa olsun; doğrudur. Tanrı hoşnutluğuna da uygundur…” (Bkz. Diyanet yayınlarından Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercemesi, 173. hadisin açıklaması.)

Kısacası: Birşeyin “insanlık dışı” olması, İslamcının umurunda değildir. Elverir ki “İslam dışı” olmasın. “İntikam”la, “Tanrı için işkence etme”ye de böyle bakar İslamcı.

Turan Dursun, Din Bu, Sayfa 245-249

Single Post Navigation

Yorum bırakın